Home » » Huzur-u İlahi’ye En Layık Kelimeler

Huzur-u İlahi’ye En Layık Kelimeler

Sâni-i Zülcelâl en değerli kulunun nazarı ile mülkünü müşahede etmek ve daha başka hikmetlerle Resulünü bütün sema tabakalarında gezdirerek şu âlemin tezgâh ve menbalarını, insanların amellerinin neticelerinin mahzenleri olan cennet, cehennem ve ...
Bismillahirrahmanirrahim 


Et-tahiyyatu, el-mübarekatu, es-salavatu vet-tayyibatu lillahi;
Es-selamu aleyke ya eyyuhennebiyyu ve rahmetullahi ve berekatuhu
Es-selamu ‘aleyna ve ‘ala ibadillahi’s-salihin… 



Namazda okuduğumuz bu mübarek kelimeler, Miraç Gecesi’nde Cenab-ı Hakk ile Resulünün (AS) karşılıklı kelamıdır. 



Sâni-i Zülcelâl en değerli kulunun nazarı ile mülkünü müşahede etmek ve daha başka hikmetlerle Resulünü bütün sema tabakalarında gezdirerek şu âlemin tezgâh ve menbalarını, insanların amellerinin neticelerinin mahzenleri olan cennet, cehennem ve diğer âlemlerde temaşa ettirir. Varlıkları yaratmasındaki maksadı ve neticeyi anlayan ve bütün dairelerdeki varlıkların kulluk vazifelerini gören Resul-i Ekrem (AS), o muhteşem saltanat ve haşmeti müşahede eder. Bu ihtişamın sahibi olan Yüce Rabbinin huzur ve hitabına mazhar olunca da “Et-tahiyyatu el-mübarekatu es-salavatu et-tayyibatu lillahi” der. Yani kulluğun zirvesinde söylenebilecek en güzel, en mükemmel ve en değerli sözleri söyler. Kâinatı ve bütün varlıkları geride bırakıp belki hepsinin namına Rabbine selam verme yerine bu sözlerle hitap eder. 



O’na (CC) selam edilmez, çünkü O (CC) bütün esenliğin sahibi olan Selam’dır. Nitekim Ashab-ı Kiram namazda oturdukları vakit “Es-selamu alallah” yani ‘selam Allah’a’ diyorlardı. Efendimiz (SAV) bu durumu öğrenince ashabını bundan men ederek “Selam Allah’a olsun demeyin. Muhakkak ki Allah Selam’dır” diyerek tahiyyat duasını onlara öğretir. Çünkü selam, selam verilene dua ve onun selamete ermesini istemektir. Oysaki Allah, kendisinden selamet istenendir; selamet isteyen değildir. Onun içindir ki Kâbe’ye de selam verilmez. 



Evet! Resul-i Ekrem (SAV) farklı cihetlerle Hâlıklarını, Mabudlarını bildiren mahlûkatı temsilen onların hediyelerini, tebriklerini, dualarını, ubudiyetlerini ve güzel marifetlerini bu kelimeler ile Rabbimize takdim etmiş, o yüce huzurda yapılması gereken kulluğu böyle arz etmiştir. 



“Et-tehiyyatu lillahi” 



Tahiyyat, lügatte ‘mülk’ ve ‘bulunduğu durumda kalma’ manasına gelir. Bir kimseye “Hayye kellahu” “Allah ömürler versin, mülk sahibi yapsın, mülkünde daim kılsın” diye dua etmeye de ‘tahiyye’ denilir. Selam ve hayır duada bulunma anlamını taşıyan “Hayyâ” fiilinden gelen bu kelime Kur’an-ı Kerim’de de ‘selam’ manasında geçer. 



Üstad Bediüzzaman, varlıkların Hâlıklarına olan tahiyyelerini çok güzel bir misalle şöyle anlatır: 



“Derin ilim ve olağanüstü zekâ sahibi bir ustanın harika bir şekilde yaptığı makineyi gören herkes o ustayı takdir ve tebrik eder, onu överek alkışlar. Makine dahi ustasının istediği tarzda, tam ve mükemmel şekilde harika ince sanatını, ilmi maharetini göstermesiyle lisan-ı hal ile ustasını alkışlar, tebrik eder, manevi tahiyyeler ve selamlar verir. 



Aynen öyle de kâinattaki hayat sahibi her şey, her tarafı mucizeli birer harika makine gibidir. Her şeyin her şeyle münasebetini gören ve her şeyin hayatına lazım bütün şeyleri tam yerinde ona yetiştiren bir Âlim-i Kadir’in sanatıdır. Sanatıyla kendini tanıttırmasına mukabil ins, cin ve melek kâl dilleriyle diğer varlıklar da lisan-ı halleriyle alkışlar ve tebriklerle “et-tehiyyatu lillahi” derler. Onlar Allah’ın iradesi dairesinde yaratılışlarındaki maksat ve neticeleri mükemmel bir şekilde göstererek manevi alkışlar, tebrikler, manevi hediyelerle yaratıcılarını tesbih ve sanatının mükemmelliğini ilan ederler. Her biri belirlenmiş olan bu vazifelerini yaparak çok cihetle Hâlıklarını vasfederler. Böylece ubudiyetlerini gerçekleştirip hayatlarının fiyatını takdim ederler. “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Şüphesiz O Halim’dir, çok bağışlayandır.” Bu ayet-i kerimenin de işaretiyle her şey Allah’ı (CC) tesbih eder. Bu tesbihin çok cihetinden bir ciheti de Hâlıklarının kendilerine ihsan ettiği hediyeleri ilan etmeleridir.” 



Bediüzzaman, dünyadaki dört temel unsurdan biri olan toprak unsurunun lisan-ı haliyle “et-tehiyyatu lillahi” kelimesini çok sayıda zikrettiğini söyler. Toprağı dile, ondan çıkan hayat sahibi her bir varlığı da kelimeye benzetir. Bir avuç toprağın çok sayıdaki bitkiye menşe olduğu fakat bu mükemmelliğin topraktan olamayacağını söyler. Toprak, bütün zerreleri ile bu mükemmelliklerin ilmi ve kudreti sonsuz bir Halık’a ait olduğunu bildirir. Toprak, manen der ki: “Saksılığını yaptığım bütün bu hayat sahibi varlıkların hayatlarıyla gösterdikleri mükemmellikler Sen’dendir, Sen’in eserindir, lisan-ı hal övgüleri de Sana mahsustur.” 



Evet! Toprak gibi bütün varlıklar İlahî irade ile belirlenmiş vazifelerini yani ubudiyetlerini gerçekleştirirler. Hayy-ı Kayyum’un parlak bir ayinesi olan kâinatın içindeki bu varlıklar fıtri vazifelerini eksiksiz yapmakla hayatları boyunca daimi bir şekilde tahiyyelerini sunarlar, yani şükrederler. Şuuru en kapsamlı olan insanın da vazifesi, diğer varlıklar gibi ona verilen her nimete karşı Allah’ın istediği tavrı takınmak olan şükürdür. 



“Kâinat hizmetine sunulmuş olan insan, bu hadsiz nimetlere karşı sınırlı ve ferdi şükrüyle nasıl mukabele edebilir?” Sorusunun cevabını Bediüzzaman yine çok güzel bir temsille şöyle anlatır: 



“Nasıl ki bir adam beş kuruş bir hediye ile padişahın huzuruna girer ve görür ki her biri milyonlara bedel hediyeler makbul adamlardan gelmiş, orada dizilmiş. Bunları görünce ‘Benim hediyem onlarınkine kıyasla hiçtir, ne yapsam acaba?’ diye düşünür ve sonra şunları söyler; ‘Ey padişahım! Bütün şu kıymetli hediyeleri kendi adıma sana takdim ediyorum. Çünkü sen onlara layıksın. Eğer benim de gücüm olsaydı bunların bir mislini sana hediye ederdim.’ Hiçbir ihtiyacı olmayan sadece halkının sadakat ve hürmet derecelerine alamet olarak hediyeleri kabul eden padişah, o çaresiz adamın büyük ve kapsamlı niyetini, arzusunu, güzel ve yüksek düşüncelerini, inancını, hürmetini en büyük bir hediye gibi kabul eder. 



Aynen öyle de aciz bir kul namazında ‘et-tehiyyatu lillahi’ der. Yani ‘Bütün mahlûkatın hayatlarıyla sana takdim ettikleri ubudiyet hediyelerini ben kendi hesabıma tümünü Sana takdim ediyorum. Eğer elimden gelseydi onlar kadar tahiyyeler Sana takdim edecektim. Hem Sen onlara hem de daha fazlasına layıksın’ diyerek bu niyet ve itikat ile çok geniş ve kapsamlı bir şükrü gerçekleştirir. Bu kısacık dünya hayatında, ebedi saadette dünya kadar, baki bir mülkü kazandıracak şekilde ibadet etmiş olur. Sanki kendi hususi dünyası ile beraber ibadet etmiş sayılır. Bu niyet ve itikadın tercümanlığını yani en önemli vazifesini yapan lisanımız da böylece kendi tahiyyatını gerçekleştirmiş olur.” 



Miraç Gecesi’nde yaşadığı olaylar neticesinde marifeti ve imanı zirve yapmış olan Efendimiz (SAV) Vâcibu’l Vücudun huzurunda selam yerine “et-tehiyyatu lillahi” demiştir. Bütün hayat sahibi varlıkların hayatlarıyla ve hayatlarının neticesi olan vazifelerle Rablerine sundukları fıtri ibadet hediyelerini, lisan-ı hal tesbihlerini ve manevi selamlarını kâinat namına tasavvuruyla, imanıyla Rabbine sunmuştur. 



“El-mubarekatu” 



O yüce huzurda “et-tehiyyatu”dan sonra “el-mubarekatu” kelimesini demiştir. Efendimiz (SAV), bütün tebrik ve bereket vesilesi olan, hayatın ve hayat sahiplerinin özü olan mahlûkların, özellikle tohumlar, çekirdekler, daneler ve yumurtaların fıtri mübarekiyetlerini, bereketlerini ve ubudiyetlerini “el-mübarekatu lillahi” diyerek temsil etmiştir. 



Hayat sahibi varlıkların mukadderat ve programlarının kutucukları olan bu tohum ve çekirdekler Allah’ın emriyle açılıp yaratılış gayesine doğru harekete geçerler. Onlar gibi nutfeler ve yumurtalar da mükemmel neticeleri göstermekle ustalarının harika maharetini, mucizevî ilim ve kudretini gösterirler. Bu mübareklerin hepsi hakikat nazarıyla bakan her insana “bin barekallah ve maşallah” dedirtecek mükemmelliktedir. 



Mesela bir incirin içinde onlarca incir ağacını netice verecek tohumlar saklı. Bu tohumların her biri bir incir ağacını netice verdiği gibi aynı berekette tonlarca meyveyi içindeki tohumlarla beraber mahsul verir. Zaman içinde silsile ile milyonlarca incir ağacı ile mahsulleri olan tonlarca incirin hayat serüvenlerinin başlangıcı bir incir tohumudur ve o incir tohumunun berekete mazhariyetidir. 



Tohumlar berekete vasıta olduğu gibi yumurtalar da aynı şekilde bereketi okutturuyor. Tavuk ve ondan elde edilen yüzlerce yumurta ve yine zaman içerisinde o yumurtalardan elde edilen yüzlerce tavuğun hayat serüvenlerinin başlangıcı yine bir yumurtadır ve o yumurtanın kodlarının berekete mazhariyetidir. Bunlar öyle bereketlerdir ki hesaba gelmez. İnsana düşen de ‘maşallah, bin barekallah’ demesidir. 



Dört temel unsurdan biri olan “su” unsuru bütün zerreleriyle, özellikle zihayatların menşelerine ve yaşamalarına hizmetleri noktasında sayısız “el-mubarekatu lillahi” kelimesini lisan-ı hal ile kâinatta neşrediyor. Suyun katreleri gördüğü bu vazifelerle özellikle nutfelerin, çekirdeklerin ve tohumların gelişiminde her aşamadaki hizmetleriyle bunu gösterir. Bitkilerin bünyesinde çalışan ve bereketlere vesile olan su katreleri bu çalışmayı kendiliğinden yapacak kapasitede değildir. Ancak sonsuz rahmet, hikmet, irade sahibi Allah’ın kudretiyle bu gerçekleşebilir. Demek ki suyun vasıtalığını yaptığı bu mükemmelliklerin ve bereketlerin sahibi, yüce Allah’tır. 



Hazreti Muhammed (SAV), berekete mazhar olan varlıkların pek geniş ve parlak bu şehadetlerini, sanatkârlarını, tebriklerini onları temsilen Mirac Gecesi’nde “el-mubarekatu lillahi” diyerek takdim etmiştir. Yani tebrik sebebi olan, “maşallah ve barekallah” dedirten bütün haller ve sanatlar ancak kudreti sonsuz olan Zat-ı Zülcelâl’e mahsustur. 



El-hamdu lillahi rabb’il-âlemin... 



Nevin Yapıcıoğlu / Nisanur Dergisi - Haziran 2013 



Kaynaklar:
Risale-i Nur
Hak Dini Kur’an Dili, Cild: 3
Share this video :

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2013. Asi RüzgaR - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger