
Müslüman Olan Dünyaca Ünlü Yıldızlar
Cat Stevens1977 yılında müslüman oldu ve Yusuf İslam ismini aldı.
Dave Chappelle / Komedyen
1998 yılında müslümanlığı seçti.
1998 yılında müslümanlığı seçti.
Gigi Gryce / Müzisyen, Üflemeli çalgılar üstadı.1950lerin ortasında Müslüman oldu ve Basheer Qusim adını aldı.
Angelina Yeoward / Gauhar Jaan – Müzisyen, vokalist.
1881 yılında İslamiyet ile tanıştı. Angelina olan adını Gauhar Jaan olarak değiştirdi.
Lewis Arquette – Oyuncu
Eşini 1997de kaybettikten kısa süre sonra Müslüman oldu.
Eşini 1997de kaybettikten kısa süre sonra Müslüman oldu.
Sahib Shihab – Müzisyen
Müslüman olan ilk caz müzisyenlerinden biridir. 1947de Edmond Gregory olan adını değiştirdi.
Müslüman olan ilk caz müzisyenlerinden biridir. 1947de Edmond Gregory olan adını değiştirdi.
Vincenzo Luvineri – Rap müzisyeni
Jedi Mind Tricks grubunun üyesi iken Müslüman oldu.

Jedi Mind Tricks grubunun üyesi iken Müslüman oldu.
Divine Styler – Alternatif hip hop sanatçısı
1990ların sonunda sanatçı Everlast vasıtası ile Müslüman oldu.
1990ların sonunda sanatçı Everlast vasıtası ile Müslüman oldu.
John Whitehead – Müzisyen
Eski funk yıldızı 1996 yılında Müslüman olmaya karar verdi.
Eski funk yıldızı 1996 yılında Müslüman olmaya karar verdi.
Danny Thompson – Rock ve caz müzisyeni
Dünyaca ünlü caz müzisyeni Thompson 1990 yılında Müslüman oldu.
Dünyaca ünlü caz müzisyeni Thompson 1990 yılında Müslüman oldu.
Mos Def – Rap müzisyeni13 yaşında babası sayesinde İslamiyet ile tanıştı. 19 yaşında Müslüman oldu.
Ahmad Jamal – Caz müzisyeni.
Esas adı Frederick Russell Jones olan Ahmad Jamal 1952 yılında Müslüman oldu.
Esas adı Frederick Russell Jones olan Ahmad Jamal 1952 yılında Müslüman oldu.
Jermaine Jackson – Müzisyen
Michael Jackson ın ağabeyi olan Jermaine 1989 yılında Bahreyn e yaptığı bir gezi sonrasında İslamiyete geçti.
Michael Jackson ın ağabeyi olan Jermaine 1989 yılında Bahreyn e yaptığı bir gezi sonrasında İslamiyete geçti.
Snoop Dogg – Rap müzisyeni
2009 yılında tanıştığı Nation of Islam grubuna katıldı.
2009 yılında tanıştığı Nation of Islam grubuna katıldı.
Scarface – Rap müzisyeni
2007 yılında ani bir kararla Müslüman oldu.
2007 yılında ani bir kararla Müslüman oldu.
MC Ren – Rap müzisyeni
1993 yılında Nation of Islam grubuna katıldı. Daha sonra ise Ortodoks Müslümanlığa yöneldi.
1993 yılında Nation of Islam grubuna katıldı. Daha sonra ise Ortodoks Müslümanlığa yöneldi.
Preacher Moss – Komedyen
Kariyerinin başlarında Amerikan İslam cemiyetine girdi.
Kariyerinin başlarında Amerikan İslam cemiyetine girdi.
Akhenaton – Rap Müzisyeni
Esas adı Philippe Fragione olan Fransız müzisyen IAM adlı gruba girdikten sonra Müslümanlığı seçti.
Esas adı Philippe Fragione olan Fransız müzisyen IAM adlı gruba girdikten sonra Müslümanlığı seçti.
Abdullah İbrahim – Caz müzisyeni
1970lerin ortasında ani bir kararla müslüman oldu ve Güney Afrikaya yerleşti.
1970lerin ortasında ani bir kararla müslüman oldu ve Güney Afrikaya yerleşti.
Joe Tex – Soul, funk ve caz müzisyeni
1966 yılında adını Yusuf Hazziez olarak değiştirdi ve Müslüman oldu.
1966 yılında adını Yusuf Hazziez olarak değiştirdi ve Müslüman oldu.
Art Blakey – Caz müzisyeni
Ahmadiyya Müslüman Derneği ile tanıştıktan sonra adını Abdullah Ibn Buhaina olarak değiştirdi ve müslüman oldu.
Ahmadiyya Müslüman Derneği ile tanıştıktan sonra adını Abdullah Ibn Buhaina olarak değiştirdi ve müslüman oldu.
Busta Rhymes – Rap müzisyeni
Genç bir yaşta Müslüman olmaya karar verdi.
Genç bir yaşta Müslüman olmaya karar verdi.
Kabir Suman – Müzisyen
Bengalli sanatçı Hinduizmi terkedip 2000 yılında Müslüman oldu.
Bengalli sanatçı Hinduizmi terkedip 2000 yılında Müslüman oldu.
B.G. Knocc Out / Rap Müzisyeni
Cinayete teşebbüs suçlamasından mahkumken 2000 yılında hapishanede Müslüman oldu.
Cinayete teşebbüs suçlamasından mahkumken 2000 yılında hapishanede Müslüman oldu.
Everlast – Rap Müzisyeni
90ların başında Katolik iken Müslüman oldu ve Whitey Farad adını aldı.
90ların başında Katolik iken Müslüman oldu ve Whitey Farad adını aldı.
Ghostface Killah / Rap Müzisyeni
Wu-Tang Clan grubunun en bilinen üyesiydi. Ani bir kararla İslamiyete geçti.
Wu-Tang Clan grubunun en bilinen üyesiydi. Ani bir kararla İslamiyete geçti.
Idris Muhammad – Funk ve caz müzisyeni
1960ların başında çok gençken Leo Morris olan adını değiştirdi ve Müslüman oldu.
1960ların başında çok gençken Leo Morris olan adını değiştirdi ve Müslüman oldu.
Kareem Abdul Jabbar – Basketbolcu, oyuncu.Kariyerinin başlarında Ferdinand Lewis Alcindor olan adını değiştirdi ve Müslüman oldu.
Robert Kool Bell- Funk müzisyeni
Kool and the Gang grubunun lideri olan Robert Bell de Müslümanlığı seçen isimlerden.
Kool and the Gang grubunun lideri olan Robert Bell de Müslümanlığı seçen isimlerden.
Dolores LaLa Brooks – Müzisyen (The Crystals)
Idris Muhammad ile evlendikten sonra Sakinah Muhammad adını aldı ve Müslüman oldu.

Idris Muhammad ile evlendikten sonra Sakinah Muhammad adını aldı ve Müslüman oldu.
Loon – Rap müzisyeni ve oyuncu
2000lerin ortasında ismini Amir Junaid Muhadith olarak değiştirdi Müslüman oldu ve Hacca gitti.
2000lerin ortasında ismini Amir Junaid Muhadith olarak değiştirdi Müslüman oldu ve Hacca gitti.
Robin Padilla – Oyuncu
Filipinli oyuncu 21 yaşında ruhsatsız silah taşımaktan hapse girdi ve orada Müslüman oldu.
Filipinli oyuncu 21 yaşında ruhsatsız silah taşımaktan hapse girdi ve orada Müslüman oldu.
Olu Dara – Caz müzisyeni
Gerçekleştirdiği bir Afrika seyahati sonrasında Müslüman oldu.
Gerçekleştirdiği bir Afrika seyahati sonrasında Müslüman oldu.
Peter Murphy – Müzisyen
Bauhaus grubunun solisti 20 yıl önce Beyhan Murphy ile evlenip Türkiyeye yerleşti ve Müslüman oldu.
Bauhaus grubunun solisti 20 yıl önce Beyhan Murphy ile evlenip Türkiyeye yerleşti ve Müslüman oldu.
Q-Tip / Rap müzisyeni
1990ların ortasında ismini Kamaal Ibn John Fareed olarak değiştirip Müslüman oldu.
1990ların ortasında ismini Kamaal Ibn John Fareed olarak değiştirip Müslüman oldu.
Sharmila Tagore – Oyuncu
1969 yılında evlendi adını Begum Ayesha Sultana olarak değiştirdi ve Müslüman oldu.
1969 yılında evlendi adını Begum Ayesha Sultana olarak değiştirdi ve Müslüman oldu.
Tansen – Müzisyen
Müslüman bir kadınla evlenip Hinduizmi terketti ve Müslüman oldu.
Müslüman bir kadınla evlenip Hinduizmi terketti ve Müslüman oldu.
Omar Sharif – Oyuncu
1955 yılında Mısırlı oyuncu Faten Hamama ile evlendi ve İslamiyeti seçti.
1955 yılında Mısırlı oyuncu Faten Hamama ile evlendi ve İslamiyeti seçti.
Vernel Fournier – Müzisyen
1975 yılında İslamiyet ile tanıştı Amir Rushdan adını alıp Müslüman oldu.
1975 yılında İslamiyet ile tanıştı Amir Rushdan adını alıp Müslüman oldu.
Yusef Lateef – Müzisyen
1950 yılında Müslüman oldu ve Ahmadiyya Müslüman Cemiyetinin sözcülüğüne yükseldi.
1950 yılında Müslüman oldu ve Ahmadiyya Müslüman Cemiyetinin sözcülüğüne yükseldi.
2011
" Mesihi kaybetmeden Hz. Muhammed'i kazandım." ( 1980'de mühtedi olan, 2010'da vefat eden Murat Hofmann) DANIMARKA'DA İSLAMIYET 'MODA' Haftada 5 - 10 gencin Müslüman olduğu Danimarka'da, son birkaç yılda İslamiyete geçenlerin sayısının da 5 bini bulduğu açıklandı.İRFAN KURTULMUŞ Kopenhag Yükselen trend İSLAMİYETİN, Danimarka'da yükselen trend olduğu ortaya çıktı. Kopenhag Üniversitesi'nden Tina G. Jensen ve Kate Östergaard, İslamiyet'i kabul eden 300 genç arasında bir araştırma yaptı. Araştırma sonucu, ülkede, haftada 5 - 10 gencin Müslüman olduğu, son birkaç yılda Müslüman olan Danimarkalı sayısının da 5 bini bulduğu anlaşıldı. Gençlik protestosu JENSEN, gençlerin ortak yanının, 'Müslüman göçmenlerle küçük yaştan beri iç içe olmaları, İslami düşünce ve yaşam tarzından etkilenmeleri' olduğunu belirtti. Buluğ çağındaki gençlerin tercihinin altında 'gençlik protestosunun' yattığını vurgulayan Östergaard da, "20 yıl önce, solculuk nasıl bir gençlik başkaldırmasıysa, şimdi de gençlerin Müslüman olmaları aynı şey" dedi. (Milliyet :16 Ağustos 2005 ) Der Spiegel İslam'ın Yükselişini Kapak Konusu Yaptı.'Muhammed Peygamber Kimdi' başlığı ile haberleştirilen konuya dergide 20 sayfa yer ayrıldı.Dünyada hiçbir dinin İslamiyet kadar hızlı yayılmadığının belirtildiği haberde, ünlü İngiliz filozof Ernest Gellner'in, "İslamiyet Allah'ın dünya için öngördüğü bir toplum düzeni" sözlerine yer verildi. 30 Aralık 2001 tarihli sayısında özellikle İngiltere'de İslam'a dönüş yapanları konu edinen The Daily Telegraph gazetesinin, sonradan Müslüman olan kişilerle yaptığı röportajlarda ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır: Bu kişilerin önemli bir kısmı statü sahibi, iyi bir aile çevresine sahip, İslam'ı iyice araştırıp öğrendikten sonra din olarak seçen insanlardır. Örneğin eski İngiliz hükümetinde Sağlık Bakanlığı yapmış olan Frank Dobson'ın oğlu Joe Ahmet Dobson, Kuran'ı bir arkadaşının kendisine hediye etmesi ile 16 yaşındayken okuduğunu ve aklındaki soruların tüm cevaplarını bulduğunu söylemektedir. 23 yaşına geldiğinde resmi olarak İslam'ı kabul ettiğini açıklayan ve bugün 26 yaşında olan Joe Dobson, ailesinin de bu kararında kendisini desteklediğini anlatmaktadır. Habere göre, Dobson'ın babası her Noelde kendisine hediye olarak İslami kitaplar almaktadır. İngiltere'de son dönemlerde İslam'a dönenler arasında, BBC eski genel müdürü John Birt'in oğlu, ünlü hakimlerden Lord Justice Scott'ın kızı gibi önde gelen çevrelerden insanlar bulunmaktadır. Son yirmi yıl içinde 20 bin kişinin İslam'a döndüğü tahmin edilen İngiltere'de, 11 Eylül saldırılarından sonra dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi İslam'a yöneliş daha da hızlanmıştır. Manchester Camisi'nin verdiği bilgilere göre 11 Eylül'ü takip eden ilk haftalarda sadece kendi camilerinde 16 kişi İslam'ı kabul etmiştir. İslam'a dönenlerle ilgili yapılan araştırmalarda dikkat çeken bir nokta da, İslam'a dönüşün daha çok kadınlar arasında görülüyor olmasıdır. Amerika'da İslamiyet'e dönen her dört kişiden biri, İngiltere'de ise her iki kişiden biri kadındır.(My Dad Buys Me Book About Islam, Telegraph, 31 Aralık 2001) Yaklaşık bir milyon Müslümanın yaşadığı İtalya'da son iki üç yıldır da 5 bin kişinin İslamiyet'e döndüğü tahmin edilmektedir.( Reuters- 26.11. 2001) Chicago Tribune gazetesi ise İslam'ın yükselişini, 'Arayış İçindeki Amerikalılar İslam'ın Öğretilerine Sarılıyor' başlıklı haberinde ele almıştır. The New York Times gazetesinde yayınlanan 'Islam Attracts Converts by the Thousands' (Binlerce Kişi İslam'a Dönüyor) başlıklı haberde ise, sonradan Müslüman olan kişilerle yapılan röportajlara yer verilmiş ve İslam'ın Amerika'da hızla yükselmesi şu şekilde değerlendirilmiştir: 6 milyon takipçisi ile İslam, Birleşik Devletler'de göçlerin, yüksek doğum oranlarının ve İslam'ı seçenlerin sayısının artması sayesinde en hızlı yükselen din olarak adlandırılıyor. Konunun uzmanları tarafından yılda yaklaşık 25 bin kişinin İslam'a döndüğü tahmini yapılmakta. Bazı uzmanlar ise bu sayının 11 Eylül olayları sonrasında dört kat daha arttığını belirtiyorlar.(The New York Times, 22 Ekim 2001) "Danimarka'nın Geleceği: Her İki Kişiden Biri Müslüman" haberleri ile bu yükseliş Danimarka basını tarafından da ele alınmıştır. Danimarka'da yaşayan ünlü sosyolog Eyvind Vesselbo yaptığı araştırma neticesinde, yakın gelecekte Danimarka nüfusunun yarısının Müslüman olacağını açıklamıştır.( Milliyet, 12 Ekim 2001 ) Ünlü ABC News haber kanalında verilen, 'Islam: Rising Tide in America' (İslam: Amerika'da Yükselen Akım) başlıklı haberde ise sosyologların, 15 yıl içerisinde ABD'deki Müslümanların sayısının Yahudilerin sayısını geçeceği yönündeki tahmini aktarılmıştır. (http://www.jannah.org/articles/islamicrise.htm) Newsweek dergisinin Avrupa'da İslam'ı incelediği bu haberinde, İtalya, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde İslam'ın gittikçe güçlenmesi ele alınmaktadır. Örneğin İngiltere'de kiliselere artık kimsenin gelmediği Doğu Londra'da, kapanan kiliselerin yerlerine camiler açılmaktadır. Fransa'da ise pek çok bina camiye çevrilmekte, camiler ibadet için gelen Müslümanlarla dolup taşmaktadır. Madrid'de yeni minareler yükselirken İtalya'da dev camiler inşa edilmektedir. 1 Ekim 2001 tarihli Newsweek dergisinde yer alan bu tabloya göre, 1994 yılında toplam cami sayısı 962, cami başına düşen kişi sayısı 485, camilere gelen Müslüman sayısı toplam 500 bin iken 2000 yılında cami sayısı 1.209, cami başına düşen kişi sayısı 1.625 ve camilere gelen toplam Müslüman sayısı ise 2 milyon olmuştur.Amerikan yönetimi tarafından hazırlanan demografik verilere göre, 1994'de cami sayısının artış hızı %25 iken, 1980'de bu rakam %62'ye yükselmiştir. Camiye gelenlerin %30'u ise sonradan Müslüman olan kişilerdir. 20 Temmuz 2004 Tarihli NTV haberlerinde "Avrupa'da en hızlı yayılan din İslam" başlığı altında Fransız İç İstihbarat Dairesi tarafından hazırlanan rapor ele alınmıştır. Raporda; Batılı ülkelerde, özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından, İslam dinini tercih edenlerin sayısının daha da arttığı belirtilmiştir. Örneğin Fransa'da sadece geçen yıl Müslüman olanların sayısı, 30 ila 40 bin arasında artmıştır...Birleşmiş Milletler'in 1999 yılında yaptırdığı bir araştırma, Avrupa'da Müslüman nüfusun 1989 ile 1998 arasında %100'den daha büyük bir hızla arttığını göstermektedir.CNN televizyonunda yayınlanan "Hızla Büyüyen islam Batı Dünyasında Yeni Kişiler Kazanıyor" başlıklı haberde, son yıllarda İslam'a yönelen Hıristiyanların sayısındaki artışa dikkat çekilmektedir.
ABD'DE BELEDIYE BAŞKANI MÜSLÜMAN OLDU ABD'NIN GEORGIA EYALETININ MACON ŞEHRI BELEDIYE BAŞKANI JACK ELLIS, MÜSLÜMAN OLDU Ellis, şimdi isimini resmi olarak Hekim Mansur Ellis olarak değiştirmeye çalışıyor.Hristiyan bir aileden gelen Ellis, Afrika ülkesi Senegal'de geçen Aralıkta Müslüman olduğunu açıkladı.Yıllardır Kur'an-ı Kerim'i incelediğini belirten Ellis, Kuzey Amerika'ya köle olarak getirilmeden önce atalarının Müslüman olduğunu söyledi.Ellis, kızlarının isteği üzerine soyadını değiştirmeyeceğini belirtti. ( 2.02.07 ) DANIMARKALI MÜSLÜMAN KIZLAR ALANYA'DA TATILDE Danimarka'da yaşayan ve kendi istekleriyle Müslümanlığı seçen genç kızlar, Antalya'nın Alanya ilçesinde bir otelde tatil yapıyor.Mette Madiha Holm (21) ile Vivian Pederson (22), tamamen kendi istekleriyle Müslüman olduklarını, Danimarka'da da İslam dininin geleneklerine göre bir yaşam sürdüklerini söyledi.Hemşire olarak çalışan Vivian Pederson, daha 14 yaşındayken İslam dinine ilgi duymaya başladığını, uzun süre araştırdıktan sonra 18 yaşında Müslüman olmaya karar verdiğini belirtti.Kararını annesine anlatmak için 8 ay beklediğini ifade eden Pederson, "Anneme kararımı söylediğimde sert tepki aldım. Ancak annem de zamanla bu kararımı kabullendi" dedi.Kız kardeşinin de kendisini anlayışla karşıladığını belirten Vivian, babasının Müslüman olmasını bir türlü kabullenemediğini, bu nedenle evden ayrılmak zorunda kaldığını söyledi.Müslüman olduktan sonra ilk dönemlerde tepkiler aldığını ve bazı sıkıntılar yaşadığını anlatan Pederson, şöyle konuştu:"Müslüman olduğum ilk yıllarda başörtüsü takmadım. Ama sonradan, takmam gerektiğine inandım. Bu durum Danimarka'da bir sıkıntı yaratmıyor. İş yerime rahatlıkla bu kıyafetlerimle gidip gelebiliyorum. Şimdi Danimarka'da tek başıma yaşıyorum ve çok mutluyum. İlk başlarda çok sıkıntılı günler geçirdim. Ama şimdi daha rahatım." 21 yaşındaki Mette Mediha Holm de 1 yıl önce Müslüman olmaya karar verdiğini, ailesine kararını Noel bayramında açıkladığını belirterek, "Bu duruma ailem çok büyük tepki gösterdi. Özellikle babamın tepkisi büyük oldu. Bana evden gitmemi söyledi. Ben de hemen evden ayrıldım ve kendime yeni bir ev tuttum. Şimdi ben de yalnız yaşıyorum" dedi.Müslümanlığı benimseyerek, gereklerine yerine getirmeye çalıştığı nı ifade eden Holm, 5 vakit namaz kıldığını, ramazan ayında oruç tuttuğunu anlattı.Holm, tatillerini de Müslüman ülkelerde geçirmeyi tercih ettiklerini, geçen yıl arkadaşı Vivian ile Bodrum'a geldiklerini belirterek, "Bu yıl Alanya'ya geldik ve çok beğendik. Daha sonra İstanbul'u da görmek istiyoruz" diye konuştu. ( 09 Şubat 2008 ) HİSPANİKLERİN İSLAM'A YÖNELİŞİ ARTIYOR ABD'de yaşayan İspanyol ve Latin Amerika kökenlilerin İslam'a yönelişi her geçen gün artıyor. Özellikle Hispaniklerin yoğun olarak yaşadığı New York, California, Texas ve Florida'da İslam'ı seçenlerin sayısında gözle görülür bir artış yaşanıyor. Müslüman liderler, İslam'a ilginin son yıllarda arttığına dikkat çekerek, çoğu göçmen olan Hispaniklerle Müslümanların birçok ortak noktası olduğunu vurguluyor...11 Eylül saldırılarından sonra İslam'ın merak edilerek araştırılmaya başlanması da doğru tanınması açısından önemli bir faktör olarak değerlendiriliyor.Radyoya açıklama yapan İslam Toplumu Orta Florida Başkanı İmam Muhammed Musri, İslam hakkındaki İspanyolca kitaplara talepte de sürekli artış yaşandığını ifade ediyor.Britannica Ansiklopedisi'ne göre 300 milyon nüfuslu ABD'de 4,7 milyon Müslüman yaşıyor. 10.Şubat.2007 RUSYA’NIN DIYANET İŞLERI BAŞKANI POLOSIN, BÜTÜN RUS MEDYASININ ÖNÜNDE ŞÖYLE DIYOR: “Kamuoyunda şehadet ederim ki ben Ortodoks Kilisesi’nin ne papazı ne de müridiyim… Eşhedüenlailaheillallah…” Düşünsenize Türk Diyanet İşleri Başkanı Hıristiyan olduğunu açıklasa, kıyamet kopar değil mi? Hele Ortodoksluğun kalesi komşumuz Rusya’da nasıl yankılanır kim bilir? Dünya bile çalkalanır değil mi? Ancak 1999 yılında, Rusya Ortodoks Patrikliğinin Kamu Dernekleri ve Dini Örgütleri İlişkiler Komitesi Başkanı ve Yüksek Sovyet Vicdan Özgürlüğü Komitesi Başkanı ve Rus Federasyonu Temsilciler Meclisi DUMA’da milletvekili de olan Başpiskopos Viaçeslav Polosin’in (bizim Diyanet İşleri Başkanlığı’na tekabül ediyor) Müslüman olması, nedense Türkiye’de hiç kimse tarafından duyulmadı.Polosin, Moskova Devlet Üniversitesi Felsefe Fakültesi, Zagorsk Dini Mektebi ve Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Diplomatik Akademi mezunu aynı zamanda.Neyse! Rusya’nın Diyanet İşleri Başkanı Müslümanlığı seçiyor ama ne seçiş. Sahne şöyle; Başpiskopos Polosin, bütün yazılı ve görsel basının karşısında şu müthiş açıklamayı yapıyor: “Kamuoyunda şehadet ederim ki ben kitaplı dinlerin Hazreti İbrahim”den başlamak üzere tüm peygamberlerinin yüce geleneği olan hakiki imanın takipçisi olarak, tek doğru dine şahitlik ettim ve Ortodoks Kilisesi’nin ne papazı ne de müridiyim… Sosyal hayatımı da inançlarım doğrultusunda şekillendirmeye karar verdim… Eşhedüenlâilaheillallah…” Nasıl? Etkileyici, şok edici, dehşete düşürücü, anarşist, aykırı, sinematoğrafik, agresif ve tek kelimeyle müthiş bir sahne değil mi? Olay, bütün Ortodoks ve Slav camiasını derinden sarsıyor. Patrikhane, meselenin üstünü örtmek için bin dereden su getiriyor ama Türkiye’de hiç kimsenin haberi yok! Ben bu müthiş haberi, Alev Alatlı’nın, “Gogol’un izinde- Aydınlanma değil, merhamet” isimli kitabında okuyunca, önce ‘kurgusaldır zahir’ diye geçiştirdim. Böylesi bir olayın duyulmamasının imkansızlığını düşündüm ama içime kurt da düşmedi değil. Biraz araştırınca yanıldığımı anladım. Olay gerçek ve dünya medyasını resmen sallamış. Ama biz ‘enforme’ edilmemişiz. Öyle ki internet ortamında bile konuyla ilgili Türkçe yazılmış bilgi yok gibi.Müslüman olduğunu açıkladıktan sonra başına gelebilecek tehlikeler hakkında ne düşündüğü sorulduğunda şöyle yanıtlıyor: “Hepimiz faniyiz, önünde sonunda bu dünyadan ayrılacağız. İnsanoğlunun vehimlerine itaat etmektense, Hakikat’e teslim olmuş olarak gitmek daha iyi!” Polosin, "İslâm Hakkında Bütün Bilgiler" isimli on beş günlük gazetenin editörlüğünü yürütüyor halen. "Monoteist Felsefeye Giriş" kitabı, Mukayeseli Dinler Tarihi dersi için yardımcı ders kitabı olarak kabul edilen Ali Polosin, Müslümanların, Rus Ortodoks Kilisesi ile diyalog tecrübeleri gerçekleştirip içki ve uyuşturucu ile mücadele konusunda ortak çalışmalar yürütmesinin yanı sıra, aile değerlerini koruma hususunda da müşterek bir proje hazırlıyor.Eşinin de Müslüman olduğunu açıklayan, Viaçeslav isminden ‘sıkılan’ ve Hicaz’a da giden Hacı Ali Polosin, Rus steplerinin son Müslümanı… İslâm’ı Seçen Ortodoks Papaz POLOSIN SERGHEYEVICH 1956 yılında Moskova’da doğdum. Dinsiz bir ailede yetişmeme rağmen, hayatımın hatırlayabildiğim çok erken dönemlerinden itibaren Tanrı’ya yürekten inanan biri olduğumu söyleyebilirim. Tanrı kavramı benim için bir bilinmezdi belki ancak, O’nun her şeye gücü yeten ve kendisine sığınanlara her an yardım etmeye hazır bir Tanrı olduğunu düşünüyordum. Gençlik yıllarımda yüz yüze geldiğim çeşitli zorluklar, benim hayat karşısında ancak bir noktaya kadar güç yetirebileceğimi anlamamı sağladı. Bundan sonra tüm kalbimle Tanrı’ya yöneldim ve her şey daha iyi olmaya başladı.Aslında bu süreç doğal olarak gelişti ve Tanrı gerçeğini öğrenmek amacıyla Moskova Devlet Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde okumaya karar verdim. Sosyoloji alanında Max Weber’in Kapitalizmim Ruhu teorisinin Eleştirisi adlı bir çalışmam oldu. Bu çalışmamda Protestan reform hareketinin piyasa ekonomisinin gelişmesine etkilerini irdelemeye çalıştım. İşte bu yıllarda ilk kez Kitab-ı Mukaddes’i okuma fırsatım oldu.Ne yazık ki bu okumalarım bende çelişkili bir izlenim bıraktı. Aslında kutsal kitabın bazı kısımları gerçekten Tanrı vahyi gibi görünüyordu, ancak Tanrı’ya atfedilen bazı kısımlarda insanlığın çoğunluğunu yok etmeye yönelik bir istekten bahsedilmesi veya “Tanrı’nın eli,” “Tanrı’nın vücudu” ve “Tanrı’nın nesli” vesaire gibi ifadelerin yer alması, çelişkili bir durumdu. Fakat 1970’ler Moskova’sında komünist ideoloji karşısında tek alternatif Rus Ortodoks Kilisesi idi. Bu nedenle on dokuz yaşında bir genç olarak Ortodoks Katedrali’ne ilk kez geldiğimde eski bir geleneği keşfettiğimi düşünmüş ve Tanrı’yı öven Hıristiyan ilahilerinin güzelliğinden çok etkilenmiştim. O anda daha derin ve kapsamlı bir ilahiyat bilgisi almam gerektiğine karar vermiştim. Bu düşüncelerle İlahiyat Fakültesine başladım. Aslında belirli bir dini, bilinçli olarak tercih etmek durumunda değildim. Çünkü Ortodoksluğu kendisiyle mukayese edebileceğim başka bir dinin varlığı söz konusu değildi. Öncelikle Tanrı’yı reddeden yanlış bir anlayışa karşı önceden belirlenmiş kesin bir karar almış olmam önemliydi. O sırada mevcut bulunan tek dini müesseseye böylece adım atmış oluyordum. Hıristiyanlık’ın temel esaslarını öğrendikten sonra 1983’te rahip oldum. Bulunduğum mevki Tanrı tanımazlık karşısında manevi ve entelektüel mücadeleyi temsil ediyordu. Bu nedenle de kendimi Tanrı’nın bir savaşçısı olarak görüyordum. Fakat ne yazık ki resmen göreve başladığımda ruhsal ve entelektüel görevlerimi yapmak yerine çoğunlukla bâtıl inançları olan insanların istedikleri bir takım ritüelleri yürütmek zorunluluğu ile karşı karşıya kaldım. Bu gibi ritüellerin aslında putpereslik döneminde yapılanlardan anlamca pek farklı olmadıklarını bildiğim halde, bunlardan kaçamadım ve Hıristiyan dini uygulamalarının bir parçası hâline geldim. Bu hâlim ister istemez şahsî inancımla kamusal görevim arasında bir zıtlık meydana getirmişti.1983 – 1985 yılları arasında Orta Asya’da çalıştım. Duşanbe şehrindeki görevim sırasında amirlerimce emre itaatsizlik sebebiyle bölgeden uzaklaştırıldım. Burada ilk kez Müslümanlarla karşılaşmıştım ve İslâm kelimesine bir şekilde ilgi duyar olmuştum. Başımdan geçen ilginç bir olayı sizinle paylaşmak istiyorum. Bir keresinde iyi giyimli bir Tacik ihtiyar, kiliseme geldi. İnsanlar onun aslında gizli bir şeyh (ermiş ) olduğuna inanıyorlardı. Kısa bir konuşmadan sonra birdenbire “Sen Müslüman gözlere sahipsin Müslüman olmak senin kaderin!” deyiverdi. Bunlar ne kadar şaşırtıcı ifadelerdi. Bir Ortodoks kilisesinde, bir Ortodoks rahibine söylenen bu sözlere karşı gelmem veya direnç göstermem beklenirdi. Ama hiçbir tepkide bulunmadım. Yaşlı zâtın sözleri âdeta yüreğime işlemişti.1988 – 1990 yıllarında ateizmle mücadele artık geçmişin bir meselesi hâline gelmişti. Ortodoks Kilisesi ise daha çok yeni ek binaların yapımı, eğitim alanında daha kâr getiren kural ve düzenlemelerin yapılması gibi işlere öncelik tanır olmuştu. Artık kendimi Tanrı’nın bir savaşçısıymışım gibi hissetmiyordum. Aksine kendisinden sadece sihirli, büyülü törenleri düzenlemesi beklenen bir çeşit resmi sihirbaz veya büyücü konumunda gibiydim. Beni son derece rahatsız eden bu durum nedeniyle 1991’de kilise personelinden ayrıldım.Kilise törenlerinin gerçek inançla ne şekilde örtüştüğünün teolojik bir açıklamasını bulurum düşüncesiyle kilise tarihi, kilise hizmetleri tarihi ve teoloji tarihi gibi ilk dönem Hıristiyan kaynakları üzerinde çalışmaya karar verdim. Bu konularda yaptığım kapsamlı çalışmalar, beni, içerisinde çok miktarda eski putperest ibadet anlayışından alıntılar bulunan Roma Bizans kilise hizmetlerine şüphe ile bakma noktasına getirdi. Bunu anladıktan sonra 1995 yılında tamamen kilise görevinden ayrıldım.Hz. İsa’ya atfedilen ulûhiyet, tek ve bir Tanrı inancını anlamayı ne kadar zorlaştırıyordu. Oysa bu son derece basit ve net bir prensipti. O zamanlar İslâm gerçeğini tam olarak bilmiyordum. Çünkü elimde bulunan Krachkovski’nin Rusça Kur’an meali yanlışlarla doluydu. Daha sonra Kur’an hakkında genel bir bilgi ve İslâm’ın Hz. İsa yorumu ile zenginleştirilmiş olan Porokhovaya’nın açıklamalı mealini okuduğumda İslâm’a dair bütün şüphe ve tereddütlerim sona erdi. Esirgeyen ve Bağışlayan Allah bu yolda ilerlemem için bana güç verdi ve sonunda eşimle birlikte Tek bir Allah’a inandığımızı kamuoyuna açıkladık. Zaten son nebi Hz. Muhammed (SAV) tüm insanların İslâm üzere doğduklarını bildirmiyor mu? Bizler de yetiştirilme tarzımız nedeniyle fıtratımızdan bir süre uzak yaşamıştık. Ama sonuçta Allah’ın yardımıyla doğru yola eriştirilmiştik. (Afganistan’daki Taliban, İngiliz gazeteci Yuanne Didldle’i kaçırmış ve İslâm’ı öğreneceğine söz vermesi üzerine serbest bırakmıştı. İki taraf da sözünü tuttu. Bu hanım gazeteci de İslâm’ı öğrendi ve müslüman oldu. Turkuaz’dan Ebru Ateş’in, Didldle ile yaptığı röportajı sunuyoruz: –Taliban tarafından kaçırıldıktan sonra müslümanlığı seçtiniz, bu dönüşün hikâyesini anlatır mısınız? –Taliban tarafından kaçırıldığımda büyük haberlere imza atan bir gazeteciydim. Ancak o zaman utanç verici şekilde kendim gazetelere manşet oldum. Taliban’a söz verdim: “Eğer beni serbest bırakırsanız Kur’ân’ı okuyacağım. İslâm’ı araştıracağım.” Onlar sözünü tuttu, beni bıraktı. Ben de tuttum. Söz sözdür diye düşündüm ve Kur’ân’ı okumaya başladım. Tamamen akademik bir çalışmaydı. Mânevî bir yolculuğa çıkmak gibi bir niyetim yoktu başlangıçta. –Kur’ân sizi nasıl etkiledi? –Nefes kesiciydi. Kur’ân sanki bir yaşam kılavuzu. Okuduğum her şeyden çok etkilendim. Özellikle kadın haklarından. Çünkü bize hep müslüman kadınların baskı altında olduğu anlatılırdı. Ancak Kur’ân diyor ki; biz kadınlar mânevî olarak erkeklere eşitiz. Eğitim hakkı konusunda da eşitiz. Biz kadınlar çocuk doğurma özelliğinden dolayı İslâm’da yüceltiliyoruz. Cennetin annelerin ayağının altında olduğu söyleniyor. İslâm’ı ilk kabul eden bir kadındı. İslâm’ın ilk şehidi de bir kadındı. Batı’da süslü magazin dergilerinde bize sunulan fikir şuydu; uzun boylu ve güzel vücutlu olmazsan beğenilmez, istenmezsin. Halbuki İslâm dininde kişiliğinle ön plâna çıkıyorsun. Erkeklerden aşağı değiliz, onlara eşitiz. Meselâ boşanma, meselâ miras hakkı. Bu haklar Batılı kadına daha 100 yıl önce tanınmaya başlandı. Halbuki bu haklar Kur’ân’da asırlar önce yazılıydı. Hollywood yıldızları şimdilerde bir ordu dolusu avukatla evlilik öncesi mal paylaşımı yapıyor. Bu paylaşım, binlerce yıldır müslüman evlilikleri öncesinde yapılıyor. Bu yeni bir şey değil. Bence Hollywood avukatları Kur’ân’dan ilham alıyor. –İslâm’ı seçmenize aileniz nasıl tepki verdi? –Karışık tepkiler aldım. Komşusu müslüman olan kız kardeşim, müslümanların nasıl insanlar olduğunu gördüğü için, müslüman oluşuma tepki vermedi. Ancak diğer kız kardeşimin hiç müslüman tanıdığı yok. Bu yüzden kendimi, Tel Aviv’de patlatacağımı düşündü. Annem Hıristiyanlık’a dönmemi istedi. Ona, Hristiyanlık’ın aslında İslâm’a çok yakın olduğunu söyledim. Bana bir Arap dinine mensup olmak istemediğini söyledi. Ben de ona, ‘Hz. İsa’nın nereden geldiğini sanıyorsun anne, Manchester’dan mı?’ diye sordum. Durdu ve düşündü. Ve fark etti ki Hıristiyanlık’ın kökleri de Ortadoğu’da... Hikâyemi dinleyip şehadet getiren çok insan oldu. Annemin de müslüman olmasını çok isterim. –Peki Taliban sizi esir almasaydı, yine müslüman olur muydunuz? –Bu gerçekten garip. Düyada pek çok müslümanla görüştüm; ama beni müslüman olmaya tetikleyen, Taliban tarafından kaçırılmak oldu. Kur’ân’ı okuyacağıma söz vermiştim. Başka türlü İslâm’ı incelemezdim. Bu, benim için utanç verici. Çünkü Ortadoğu’yu takip eden bir gazeteci olarak İslâm’ın sadece bir din değil, bir hayat tarzı olduğuna dikkat etmeliydim. İslâm’la iç içe olmalıydım. Taliban’a teşekkür borçluyum; ama Taliban destekçisi değilim. –İslâm’ı kabul ettikten sonra hacca da gittiniz. Orada ne gibi duygular yaşadınız? –Evet, çok şanslıydım. Orası harikaydı, inanılmaz güzeldi. İnsanlar orada en çok neyden etkilendiğimi sordular. Kâbe’yi ilk kez görmek mi, neydi? Düşündüm. Bir gün namaza geç kalmıştım. Mekke sokaklarında rüzgâr gibi koşuyordum. Haremüşşerif’in kapılarından birinin önüne geldim. Önümde on binlerce hacı vardı ve tam bir kaos yaşanıyordu. Hepimiz camiye girmeye çalışıyorduk, geç kalmıştık. Herkes birbirini itiyordu. Kadın-erkek, uzun-kısa, zayıf-şişman, her çeşit, her renkte, belki 30-40 farklı milletten insan camiye girmeye çabalıyorduk. Ve birden namaz başladı. Birkaç saniye içinde bütün herkes şeritler halinde sıraya dizildi. Ben de sokağın ortasında seccademi yere sermiş, ayakta bekliyordum. Yanıma baktım, cizgi kusursuzdu. Onun önündeki de, onun önündeki de. Ve düşündüm, bu ordu kadar hızlı hazır ol pozisyonuna girebilecek başka bir ordu yoktur dünyada. Kendi kendime, ‘işte benim ailem bu’ dedim. Sadece düşünürken duygulanmıyorum. Gözyaşları boğazıma dizildi ve ‘biz birlik olduğumuz zaman çok güçlü olabiliriz’ diye düşündüm. Günde beş defa biz böyleyiz. Günde 24 saat, haftada 7 gün böyle olsak hiç kimse bizim topraklarımızı işgal etmeye kalkmaz. Din kardeşlerimize işkence yapamazlar, çocuklarımızı katledemezler. Bize hiç kimsenin gücü yetmezdi ve bize saygı duyarlardı. Bizleri terörize edemezler, bizlere zulmedemezlerdi. Guantanamo Üssü’nde insanlarımızı kilitleyemezlerdi. Bizlere saygılı davranırlardı. Dünyada iki milyar müslüman var. Eğer birlik olsak yenilmez olurduk. İslâm’ı seçtikten sonra iki kitap yazdınız. Kitaplarınızın konusu neydi? –İlk kitabımda, Taliban tarafından kaçırılıp serbest bırakılma hikâyemi anlattım. İkinci kitabım ise bir roman. Adı, Cennet’e Gidiş Bileti. Hikâye 11 Eylül olaylarından başlıyor, Ortadoğu’ya kadar uzanıyor. Konusu ise şehitler. Amerika’da yayınlandı. İsrail’de ise yasaklandı. Çünkü kitabı Cenin ve Cenin şehitlerine adadım. Zaten herkesi İsrail mallarını boykota çağırıyorum. –Gazetecilik mesleğini de devam ettiriyorsunuz, şu anda çalıştığınız bir kurum var mı? –İslâm kanalının politika editörüyüm. Bu kanalda her sabah ajanda adlı bir program yapıyorum. Bir tartışma programı. Irak’ta savaşmayı reddeden askerlerden, İsrail devletini kabul etmeyen hahamlara kadar birçok konuğu ağırlıyoruz. Bu programla buradaki müslümanları güçlendirmek istiyorum. Müslüman olan Amerikalı rahip Yusuf Estes anlattığı hidayet hikâyesinde ABD'de özellikle Katolik rahip ve vaizlerin İslâmiyet'e büyük ilgi duyduğunu ve hatta birçok rahibin İslâm üzerine doktora yapmakta olduğunu ifade ediyor. Estes'e göre önyargısız rahiplerin İslâm hakkında genel kanaati olumlu yönde. Şok edici bir haber - Meğer Müslümanlar, zaten İncil’e inanıyorlarmış... O gün, 1991’in baharında, Müslümanların İncil’e inandığını öğrenmiştim. Şok oldum. Bu nasıl olabilirdi? Fakat bununla da kalmıyordu: Onlar İsa’ya da inanıyordu.. Müslümanlara göre de: l Allah’ın sadık bir elçisi; l Allah’ın peygamberi; l Babasız bir şekilde mucizevî olarak doğdu; l O Mesih’ti; l O şimdi Allah’la beraber ve çok önemli bir yeri var; l Kıyamet yaklaştığında geri dönecek ve inananların yanında imansızlara karşı duracak... Ruhumu İsa’ya adadığım günden sonra, bir Müslümanı Hıristiyan yapmak, benim için olağanüstü bir gelişim olacaktı. BİR BARDAK ÇAY EŞLİĞİNDE İNANÇ TARTIŞMASI Adama çay içmeyi sevip sevmediğini sordum, sevdiğini söyledi. Oradan kalkıp, hep beraber, benim favori sohbet konum hakkında konuşmak üzere bir kafeteryaya gittik. Konu tabiî ki inançlardı. Saatlerce sohbet ettiğimiz kafeteryada şunun farkına vardım: Bu adam sessiz, sakin, hoş ve biraz da utangaç bir insandı. Benim söylediğim şeylerin her kelimesini dinledi ve bir kere olsun sözümü kesmeye yeltenmedi bile. Bu adamı sevmiştim ve iyi bir Hıristiyan olma potansiyeli sezmiştim. Ve bu işin olacağına, kesin gözüyle bakmaya başlamıştım. Halbuki, başıma gelecekler hususunda, ufacık bir bilgim dahi yoktu. MUHAMMED EVİMİZE TAŞINIYOR Herşeyden evvel, babama, bu adamla iş yapmaya, mutlaka, devam etmesi gerektiğini söyledim. Ve Texas’a yaptıkları iş seyahatlerinde, bu adama bazen eşlik etmek istediğimi de söyledim. Gün be gün, beraber bolca vakit geçirmeye ve bir çok konuda konuşmaya başladık. Sohbet aralarında radyolarda ve seminerlerde verdiğim vaazlardan, konuşmalardan örnekler sunuyordum. Bu zavallı adamı “kurtarmaya” iyice niyetliydim. Allah hakkında konuştuk, hayatın anlamı, yaratılışın gayesi, peygamberler ve görevleri, Allah’ın buyruklarını insanlara nasıl vahyettiği konularından bahsediyorduk. Ayrıca bir çok şahsî deneyimlerimizi ve hatıralarımızı da paylaşıyorduk. Bir gün, artık arkadaşım olan Muhammed’in, şimdiye kadar kaldığı evden taşınmak zorunda kaldığını ve geçici bir süre için camide ikamet edeceğini duydum. Babama gittim ve Muhammed’i şehirdeki büyük evimizde ağırlamak istediğimi söyledim. Ne de olsa güvenilir bir insandı ve gönül rahatlığı ile evimizde onu misafir edebilirdik. Israrlarımız netice verdi ve Muhammed evimize taşındı. VAAZLARA DEVAM Tabiî ki, ben hâlâ Texas civarındaki kiliseleri ve oradaki pederleri ziyarete zaman buluyordum. Bunlar Texas’ın Oklahoma bölgesinde ve Mexico bölgesinde yaşıyordu. Bunlardan biri, arabadan daha büyük olan bir haçı, tıpkı İsa’nın çarmıha gerilmeye götürülürken yaptığı gibi, omuzunun üstüne almış ve cadde ve sokaklarda bu şekilde dolaşıyordu. Bunu yapmayı seviyordu, zira yoldan geçen arabalar duruyor ve bu adama ne yaptığını soruyordu. O da onlara Hıristiyanlık ile ilgili nasihatler veriyor, vaaz ediyordu. PEDERİN KALP KRİZİ Bir gün, haçı omuzunda taşıyan peder arkadaşım kalp krizi geçirdi. Yakınlardaki bir hastaneye sevkedildi. Sık sık kendisini hastanede ziyaret ediyordum. Çoğu zaman bu ziyaretlere Muhammed’i de götürüyordum. Orada peder arkadaşımla birlikte, inancımız hakkında güzel bilgiler paylaşmayı umuyordum. Peder arkadaşım bu ziyaretlerden pek haz almıyordu. Anlaşılan, İslâm hakkında şeyler duymak hoşuna gitmemişti. Bir gün, yine böyle bir ziyaret esnasında, peder ile aynı odayı paylaşan bir hasta tekerlekli sandalye üzerinde odaya girdi. Yanına gittim ve adını sordum. Adam adının önemli olmadığını ve kendisinin Jüpiter gezegeninden geldiğini söyleyiverdi. Bir an, “kardiyoloji servisinde miyim, yoksa ruhsal hastalıklar servisinde miyim” diye içimden geçirdim. TEKERLEKLİ SANDALYEDEKİ ADAM Bu adamın kimsesiz bir depresif olduğunu ve birilerine ihtiyaç duyduğunu hissettim. Bunun üzerine ona Allah’tan bahsetmeye başladım. Eski Ahitten pasajlar okudum. Ona Nuh’un hikâyesini anlattım. İnsanlarını ve şehrini bir gemi üzerinde terk etmek zorunda kalışını ve sonra tufanın gelip heryeri yerle bir edişini anlattım. Daha sonra Ninova’ya dönüşünü hatırlattım. Anlatmak istediğim, problemlerimizden kaçamayacağımız ve onlarla yüzleşeceğimizdi. KATOLİK RAHİP Bu hikâyeyi anlattıktan sonra, adam bana baktı ve özür diledi. Kaba davranışından dolayı üzgün olduğunu, ancak son günlerde çok büyük sorunlar yaşadığını söyledi. Daha sonra ise, bana itiraflarda bulunmak istediğini söyledi. Ben de ona, “Ben Katolik bir rahip değilim. Benimle günah çıkartamazsın” dedim. Bunun farkında olduğunu söyledi ve şu cevabı verdi: “Aslında ben bir Katolik rahibim.” Şok olmuştum. Ben, bir papaza, Hıristiyanlığı anlatmaya çalışıyormuşum meğer. Dünyada neler oluyor böyle. LATİN AMERİKA’DAKİ RAHİP Rahip, bana, hikâyesini anlatmaya başladı. 12 yıldan fazla kilise için Orta Amerika, Mexico ve New York’ta misyonerlik yaptığını anlattı. Hastahaneden çıktıktan sonra kalacak yeri olmadığını, kimsesi olmadığını söyledi. Bunun üzerine babama büyük evimizde Muhammed ile birlikte bir misafire daha yerimiz olup olmadığını sordum. Babam kabul etti. Rahip de razı oldu. Ve evimize taşındı. RAHİPLER İSLÂMI ÖĞRENMELİ Mİ? EVET! Evimize doğru giderken, rahip ile İslâm hakkında yanlış bildiğimiz şeyleri paylaştım. Benim için sürpriz oldu, ama rahip de bunları bildiğini söyledi. Ve bu konuda daha çok şeyler söyledi. Rahip, bana, Katolik papazların, İslâm üzerine eğitim aldıklarını ve bazılarının bu hususta doktora bile yaptıklarını söyleyince, adeta şok geçirdim. Bu beni oldukça aydınlattı, fakat sürprizler daha bitmemişti. İNCİL’İN FARKLI VERSİYONLARI Rahip evimize taşındıktan sonra, her akşam yemeğinin ardından dinler hakkında sohbetler etmeye başladık. Birgün babam, İncil’in Kral James versiyonunu getirmişti, ben ise revize edilmiş standart İncil versiyonunu getirmiştim, eşimde ise, daha farklı bir İncil versiyonu vardı (Sanırım Jimmy Swaggart’ın “Modern insana iyi haber”i gibi birşeydi). Rahipte ise, tabiî ki İncil’in Katolik versiyonu vardı. Bizler hangi İncil’in doğru olduğu konusunda, Muhammed’i Hıristiyan yapmak için uğraştığımızdan daha fazla vakit kaybediyorduk. KUR’ÂN’IN SADECE BİR VERSİYONU VAR VE HÂLÂ AYNEN DURUYOR Tartışmamız sırasında, bizi dinleyen Muhammed’e dönüp, 1400 yıl içinde Kur’ân’ın kaç versiyonunun ortaya çıktığını sordum. O bana dünyada sadece bir adet Kur’ân olduğunu söyledi. Bunun asla değiştirilmediğini ve asla değiştirilemeyeceğini de ekledi. Bununla birlikte, Muhammed sayesinde, Kur’ân’ın farklı ırklardan yüzbinlerce insan tarafından, aynı şekilde ezberlendiğini de öğrendim. Asırlar boyunca Kur’ân milyonlarca insan tarafından ezberlenmiş, nüshadan nüshaya, âyet âyet, sûre sûre geçirilmiş, eksiksiz ve hatasız bir şekilde günümüze aktarılmış. Bugün 9 milyonun üzerinde insan, Kur’ân’ın her âyetini, kelimesi kelimesine ezberlemiş durumdaymış. BU NASIL OLABİLİR? Bu, bana imkânsız gibi geldi. Her şey bir yana, İncil’in orijinal dili günümüzde kullanılmayan ölü bir dil ve orijinal İncil nüshaları da asırlar içinde kaybolmuştu. Öyleyse, bir kutsal kitabı, asırlar boyu, âyet âyet aynen muhafaza etmek, nasıl bu kadar kolay olabilmişti
JAPONYA İSLAM'A KOŞUYOR 36 yıl Kutsal Topraklar'da kaldıktan sonra, 7 yıldır Japonya'da bulunan Nimetullah Hocaefendi, Uzakdoğu ülkesindeki tebliğ çalışmalarını gazetemize anlattı.Uzun yıllar Mekke ve Medine'de vaizlik ve imam hatiplik yaptıktan sonra Japonya'ya yerleşen; başta Tokyo olmak birçok şehirde Japonlara İslam dinini tebliğ eden Nimetullah Hocaefendi, gazetemize binlerce kilometre uzakta yaptığı çalışmaları ve yaşadıklarını anlattı. 36 yıl kutsal topraklarda kaldıktan sonra Japonya'daki müslümanların ısrarlı daveti üzerine bu Uzakdoğu ülkesine yerleşen Nimetullah Hocaefendi, yaklaşık 7 yıldır ikamet ettiği Japonya'da binlerce insanın müslüman olmasına yardımcı oldu. Nimetullah Hocaefendi, Japonlarla sıcak ilişki kurmasını ise iki cümleye bağlıyor. Bunlar, 'Nihoncin İdes (Japonlar iyidir), Nihoncin Sikudes (Japonları seviyorum). Hocaefendi, gazetemize şunları anlattı: CAMİ SAYISI 300'Ü GEÇTİ "36 yıldır Mekke ve Medine'de fahri vaizlik yaptık. 20 yıl kaldığımız İstanbul'da, Sultanahmet Camii'nde müezzinlik, çeşitli camilerde imam hatiplik yaptık acizane. Kutsal topraklarda kalırken dünyanın çeşitli yerlerinden gelen insanlarla tanışıp, hayırlı hizmetler yapmaya çalıştık. Avrupa'ya da gittik. Şimdi Japonya'dayız. Bizi oradaki kardeşlerimiz davet etti. Bunun üzerine oraya yerleştik. Yaklaşık 7 senedir oradayız. 20 sene evveline kadar 2 cami vardı. Şimdi Allah'ın izniyle Japonya'da namaz kılınan yerlerin sayısı 300'ü geçti. Cami, mescit, İslam merkezleri. Ve Japonlar, müslümanlara nazlanarak sitem ediyorlar. Bunları duyunca çok ağladım oralarda.Bize, 'Ey müslümanlar, İslamın nurunu bize getirmeyi niye geciktirdiniz? Halbuki bizim komşularımıza çok evvel getirdiniz. Filipinler, Endonezya, Malezya, Tayland, Singapur... Buraları İslam ülkeleri yapıncaya kadar çalıştınız da, bize niye geç geldiniz' diyorlar. TÜRKLERİ ÇOK SEVİYORLAR Adetleri, ahlakları İslam'a çok yakın Japonların. Ve müslümanları seviyorlar. Müslüman ülkeleri seviyorlar. Türkleri daha da fazla seviyorlar. Türklerden oraya Ertuğrul Vapuru gitti oraya. Oradan başladı sevgi. Onlardan 2 kişi Sultan Abdulhamit zamanında buraya geliyor. Orada 600 kişinin 550'si şehit oldu biliyorsunuz. O şehit ailelerine yardım için gelen iki kişiye, Sultan Abdulhamit diyorki, 'Buraya kadar gelmişken, askerimize Japonca öğretin'.Ben Japoncayı, İslam'a davet edecek kadar bazı kelimeleri öğrendim. İlk gidişimde buyrun kitap diyordum. İslam hakkında bilgi veren kitapları hediye ediyordum. Daha sonra Nihoncin İdes (Japonlar iyidir) demeyi ve Nihoncin Sikudes (Ben Japonları seviyorum) demeyi öğrendim. Bunları söyleyince herkes seviniyor. Ondan sonra bunu okursanız kurtulursun diyorum Japonca. Onlara Tokyo Camii, Kabe ve Kelime-i Tevhid'in yeraldığı bu kitabı hediye ediyoruz. Tokyo Camii'ni Diyanet ile birlikte biz yaptık. JAPON SELAMI RUKÜDÜR Peygamber Efendimiz, La ilahe İllallah derseniz, her sıkıntıdan kurtulursunuz diyor. Bunu söyleyince Japonlar, ellerine bu kitabı alıp kendileri arkadaşlarını ikna etmeye çalışıyorlar. Japonya'da bugüne kadar onbinlerce kişi müslüman oldu.Onların normal selamları da rükudur. Ben onlara diyorum ki, Allahımızı zikrediyorsunuz, namazında yarısını kılıyorsunuz. Hoşlarına gidiyor bu tabi. Ne yapmamızı istiyorsunuz deyince bir kelime şehadet ile secde kaldı diyorum. Yüz kişi, iki yüz kişi birden müslüman oluyor.Camilerde hutbelerimizi alıyorlar. İslami Center'de İslam'ı sormaya geliyorlar. Ve bunları televizyonlara veriyorlar. Bu yayınlardan birçok kişi müslüman oldu. Kaç tane profesör, müslüman oldu. İSLAM'A YÖNELİŞ ARTTI Ben bir lise talebesiyim diyor başkan bir Japon kız. Türkiye'de bulundum. Türkler dinlerine çok bağlılar, edepli insanlar. 11 Eylül olayından sonra söylüyor bunu. İslami Center'e geldi. Kendisinin internetteki web sitesinde 'bunu müslümanların yaptığına inanmıyorum' diye yazdığını söyledi. Bu gibi olaylar oluyor ya. Gerek Avrupa'da gerekse burada herkes İslam'ı okumaya koşuyor. İslam'ı okuyunca da hemen müslüman oluyor. Filipinlerde bir tane öğretim görevlisi, profesör olduktan hemen sonra müslüman olmuş. Bizim arkadaşlarımızdan. Bunu ne yapıp geri dinine döndürelim diye düşünmüşler. Sonra Hıristiyan bir hanımla evlendirmişler. Hanım 3 gün boyunca sürekli anlatıyor. O hiç konuşmuyor. Müslüman olunca sabırı öğrenmiş tabi. 4. gün profesör, sabah Kur'an'ın tercümesini hanımına uzatıyor. Hanım da 3 gündür ben konuşuyorum o dinliyor, şimdi de ben onu dinleyeyim diyor. Fatiha'dan başlayıp 3. ayete gelince, hemen orada Kelime-i Şehadet getiriyor ve müslüman oluyor. Şimdi o hanım kardeşimiz orada Kur'an Kursları başkanı, kendisi ise İslam yazarları başkanı. JAPONLAR FEVC FEVC İSLAM'A GİRİYORLAR Irak ve Filistin'de yaşananları yakından takip ediyor ve çok üzülüyoruz. Dualar yapıyoruz. Onlar öyle yaptıkça, Allah’ın lütfuyla inşallah Japonların hepsi müslüman olabilir. Çünkü onlar edepli insanlar, bütün dünyayı davet eder. Ahlakları, adetleri bize çok yakın. Bana soruyor sen kimsin. Müslüman diyorum. 5 dakika sonra hemen müslüman oluyor.İlginç bir müslüman olma hikayesi anlatayım. Birisinin hızla bizim İslami Center'in merdivenlerinden yukarıya çıktığını gördüm sabahleyin. Sadece müslümanların girdiği bölüme doğru gidiyordu. Hemen koştum. Selamünaleyküm deyip 'Van gul ol problem finish' dedim. Araplar buna çok güler. Yarısı Arapça, yarısı İngilizce cümle. Bir kelime söylerseniz, her türlü sıkıntıdan kurtulursunuz. Hemen söyledi adam. Üç kere söylettim.İsminiz ne dedim. Nakamura dedi. Size müslüman ismi hediye ediyorum deyip, 'Sizin isminiz bundan sonra Muhammet Nakamura' dedim. Geri dönüp, beni sormuş. Mekke'de imam sizi İslam'a davet etti dediler. Aynı zamanda bir üniversitede Profesör olan Muhammet Nakamura üç gün sonra bir toplantı düzenleyip bizi davet etti. Salona yaklaşık 200 kişi toplamış. Bizi konuşturacaktı, ama kendisi konuşuyor. İslam hakkında, 3 günde ne kadar çok şey okumuş. Herşeyi biliyordu.Bunun için müslümanların sıkıntıdan kurtulması için birbirine 'La ilahe İllah Muhammedun Rasulullah'ı demeyi hatırlatsın. Bütün sıkıntılarından kurtulsun. Kalplerine rahatlık gelsin. Dünyada ABD'liler, İngilizler, Almanlar, Çinliler sürekli müslüman oluyorlar. Kore'de her gün 60-70 kişi müslüman oluyor. Allah’a sığınarak söylüyorum.Müslümanlar şuna inansın. Zaman geldi artık.Bu şekilde inşallah 2 sene geçmez bütün dünya müslüman olur ( 01-11-06) 'İSLAM'IN HAYRANLIK VERICILIĞI'NE DAIR |
0 yorum:
Yorum Gönder