Home » » Sen Üzülme Can Efendim

Sen Üzülme Can Efendim

Vallahi biz de Seni özledik ya Resulallah! Hem de suya hasret toprak gibi, güne hasret yaprak gibi, su gibi, ekmek gibi muhtacız Sana Efendim! Ne olur Hira’dan iner gibi gel! Can çekişen ruhlarımıza vahyin hayat suyundan serp ki ölü kalplerimiz dirilebilsin.

Salat ve selam olsun âlemlerin efendisine…
Salat ve selam olsun Amine’nin yetimine…
Salat ve selam olsun Hatice’nin o nazenin gülüne…
Salat ve selam olsun yüce Rabbin habibine…
Salat ve selam olsun mazlum ve mustaz’afların rehberine...
 

“Kasem olsun ki size, kendinizden öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir, size çok düşkündür, mü’minlere karşı çok şefkatlidir, pek merhametlidir.”(Tevbe / 128) 

Birgün Resul-i Ekrem (as), Cebrail (as)’dan cehennemi sordu. Cebrail (as) uzun uzun cehennemi anlattı. Şefkat ve merhamet peygamberi dayanamayıp bayıldı. Ayıldığı zaman ‘Ey Cebrail, böyle şiddetli ve felaketli yere benim ümmetim girecek mi?’ diye sorduğunda, Cebrail (as) ‘Evet, ümmetinden büyük günah işleyenler cehenneme girecektir!’ dedi. Bunun üzerine Resul-i Zişan çok ağladı. Sonra odasına çekildi. Sadece namaz için dışarı çıkıyor, bunun dışında kimseyle görüşmüyordu. 

Peygamber Efendimizin dışarı çıkmamasının üçüncü günü Hz. Ebu Bekir (ra) kapısının önüne gelerek Onu (as) görmek istedi. Fakat içeriden bir cevap gelmeyince ağlayarak oradan ayrıldı. 

Sonra Hz. Ömer (ra) gelip aynı sözleri söyledi. Ona da cevap verilmeyince ağlayarak oradan ayrıldı. Sonra Selman-ı Farisi (ra) geldi. Ona da cevap verilmeyince ağlayarak Hz. Ali (ra)’nin evine koştu. Durumu Hz. Fatıma’ya anlattı. Hz. Fatıma hemen babasının evine koştu. 

“Ey Allah’ın Resulü! Ben kızın Fatıma’yım” dedi. Resul-i Kibriya o anda secdeye kapanmış ümmeti için ağlıyordu. Hz. Fatıma kapı açılıp içeri girince babasının ağlamaktan yüzünün sarardığını, yanaklarının çökmüş olduğunu gördü. 

“Babacığım! Sana ne oldu böyle?” diye sordu. Resul-i Ekrem (as) “Ey Fatıma’m! Bana Cebrail gelip cehennemi ve tabakalarını anlattı. Ümmetimden büyük günah işleyenlerin cehenneme atılacağını bildirdi. İşte beni kederlendirip ağlatan budur” dedi. 

Yine bir gün o şefkat peygamberi şu ayeti okuyup “Ümmetim! Ümmetim!” diye ağladı: 

“Şayet onları azaba uğratacak olursan, şüphesiz onlar senin kullarındırlar. Şayet onları bağışlayacak olursan şüphesiz ki sen izzet ve hikmet sahibisin.” (Maide / 118) 

Bunun üzerine Cibril (as) Ona geldi ve durumu sordu. Resulullah (as) “Allah daha iyi bilen olduğu halde niçin ağladığımı sordu?” Bunun üzerine Allah-u Teâlâ “Ey Cibril Muhammed’e git ve Ona şüphesiz biz senin ümmetinden razı olacağız ve onlar hakkında kötü düşünmeyeceğiz.” diye buyurdu. (Müslüm) 

Benim Efendim, ne olur Sen üzülme! Çünkü Sen üzülürsen yer ve gök ağlar, denizler ve ırmaklar taşar, güneş ve ay nurunu çeker üzerimizden ve yerini, hüzün bulutları sarar. Ne olur Efendim, hüzünlenip sararmasın o nur yüzün! Sana layık bir ümmet olup Senin her bir damla gözyaşın uğruna binler canımızı feda ederiz. Senin kederlenmemen için Senin getirdiğin Furkan’ın ipine sımsıkı tutunacağız. Senin sevdiklerini sevecek, buğz ettiklerine buğz edeceğiz, sünnet-i seniyyeni hayatımıza nakış nakış işleyeceğiz. Yeter ki Sen mahzun olma sevgili! 

Cehenneme giden yolları iman ve takva seti ile kapayacağız (inşallah). Ateşten iman gömleği yaksa da bizi, Senin hatırına sabır kisvesine bürüneceğiz Efendim! Şeytanın tüm oyun ve hilelerini boşa çıkaracağız. Yeter ki Sen endişelenip üzülme can Efendim. Vallahi değil ki cehennemde yanmamak derdimiz! Senin mahzun olmamandır en büyük endişemiz. Çünkü Senin mahzun olman bizim için cehennemden daha acıdır Efendim! 

Bir hadisinde buyuruyorsun ki “Vallahi sizin cennetliklerin dörtte biri olmanızı istiyorum, vallahi sizin cennetliklerden üçte biri olmanızı istiyorum, vallahi sizin cennetliklerden yarısı olmanızı istiyorum.” 

Ey şefkat peygamberim! Şu günahkâr ve aciz ümmetine olan düşkünlüğün, tıpkı bir annenin evladına olan düşkünlüğü gibidir. Sana söz veriyoruz Efendim! Senin hatırına tıpkı Enes bin Nadr misali eteklerimizdeki dünyalıkları silkeleyip genişliği yer ile gök kadar olan cennete koşacağız can Efendim! 

Vallahi değil ki cennet sevdası… Yolunda/izinde oluşumuz, Sana olan sevdamızdandır Efendim! Yeter ki o nur yüzünden tebessümler eksik olmasın. Çünkü bahar çiçekleri açmak için hasretle Senin tebessümünü beklemekte Efendim! Bahar, güzelliğini Senin güzelliğinden almış Efendim! 

Ne olur bir kez daha tebessüm eyle şu gönül kışımıza ki ölü kalplerimiz, Senin tebessümünle hayat bulsun. Gönül kuşumuz, senin özgürlük dergâhında uçmaya dursun. Solmuş güllerimiz, Senin hatırına bir kez daha hayata tutunsun. Lâl olmuş Kur’an bülbüllerimiz, senin hatırına bir kez daha şakımaya başlasın. Mus’ab bin Umeyr’lerimiz bir kez daha davet misyonunu üstlensin. 

Senin hatırına Taiflerde taşlanmaya, Uhudlarda şehadete koşmaya hazırız Efendim! Yeter ki Sen gülümse, Sen mahzun olma! 

Hani bir gün o güzide ashabınla otururken şöyle demiştin: “Kardeşlerim! Kardeşlerimi çok özlüyorum…” O sırada ashaptan birisi “Biz senin kardeşlerin değil miyiz Ya Resulallah?” demişti ve Sen “Hayır, siz benim ashabımsınız. Benim kardeşlerim, beni görmeden bana iman eden ümmetimdir” demiştin. Orada bulunanlar şöyle demişlerdi: “Keşke bizler de onların yerinde olsaydık.” 

Vallahi biz de Seni özledik ya Resulallah! Hem de suya hasret toprak gibi, güne hasret yaprak gibi, su gibi, ekmek gibi muhtacız Sana Efendim! Ne olur Hira’dan iner gibi gel! Can çekişen ruhlarımıza vahyin hayat suyundan serp ki ölü kalplerimiz dirilebilsin. 

Esma Akbalık /
Share this video :

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2013. Asi RüzgaR - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger